Enderun Eğitim Vakfı

Ä°slâm dini, müslümanlara sürekli hayır iÅŸlemelerini, umuma hadim olacak hair müesseseleri tesis etmelerini teÅŸvik ve tavsiye etmiÅŸ ve bunun neticesi olarak, zamanımıza kadar gelen ve halen hizmette bulunan camiler, medrese ve mektepler, han ve hamamlar, hastaneler, kervansaraylar, yurtlar, zaviye ve tekkeler gibi bir çok vakıf müesseseleri teÅŸekkül etmiÅŸtir.
Asrımızın müslümanları da bu müesseseleri inÅŸaya devam etmektedir.
Tarihte ilk vakıf Hz. Ä°brahim aleyhisselam tarafından kâbe-i muazzama’nın vakfedilmesi ile baÅŸlar. Zemzem kuyusu da onun vakfıdır.
Rasulullah sallallahu alaeyhi ve sellem de saÄŸlığında FEDEK ve HAYBER arazilerini UREYNA köylerindeki hurmalıklarını vakfetmiÅŸtir.
Hz. Ebubekir, Hz Ömer, Hz. Osman, Hz Ali, Zübeyr b. Avvam, Abdullah b. Abbas ve Enes b. Malik rıdvanullahu aleyhim'inde vakıfları vardır.
Birgün Hz. Ömer radıyallahu anh:
- Ya Rasulullah! Nazarımda kıymetli ve güzel bir hurmalığa sahip blunuyorum. Hâlis kazancımdan olan bu malımı vakfetmek istiyorum, dedi.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- Bu hurmalığın aslını, rakabesini vakfet. Yalnız onun mahsulü (layık olana) infak edilir, yedirilir, buyurdu.
Hz. Ömer radıyallahu unhide SENG denilen bu hurmalığı vafetti.
Ä°slam tarihinde ilk vakfiyenin de Hz. Ömer radıyallahu anh tarafından yazıldığı bilinmektedir.
Bu vakfiye besmele ile başlamış sonra vakfedenin ismi ve vakıf yeri belirtilmiş, daha sonra da vakıf sebebi ve vakıf şekli anlatılmıştır.
“Hayır iÅŸleyin ki kurtuluÅŸa eresiniz.” (Hacc/77) ayeti ve benzeri ayeti kerimeler, vakıflara delalet ve iÅŸaret etmektedir.  Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Ä°nsan öldügü zaman üç ÅŸey hariç ameli kesilir: sadakayı cariye, kendisinden faydalanılan ilim, kendisini hayırla yadettiren salih evlat.” buyururarak ümmeti hayırlı hizmetlere ve tasadduk etmeye teÅŸvik etmiÅŸtir. Ä°slam alimleri, hadis-i ÅŸerifte geçen (sadakayı cariye)’den maksadın vakıf olduÄŸuna hüküm vermiÅŸlerdir. Sadakayı cariye, devam edici sadaka manasına geldiÄŸine göre devamlı sadakanın en güzel örneÄŸi de vakıftır.
Müslümanlar asrı saadetten zamanımıza kadar çeÅŸitli sahalarda pek çok vakıflar yapmış ve bu vakıflar sayesinde nice hayırlı hizmetler ifa edilmiÅŸtir. 
Yalnız Osmanlı devleti döneminde binlerce vakıf kurulup vakıf müesseseleri tesis edildiÄŸi ve eÄŸitim öÄŸretim ile saÄŸlık iÅŸlerinin büyük ölçüde vakıflar eliyle yapıldığı düÅŸünüldüÄŸü zaman vakıfların ne büyük hizmetler yaptığı ve devletin yükünü ne büyük ölçüde hafiflettiÄŸi görülmektedir.
Türkiye'de bilhassa son 20 yıl içerisinde vakıfların önemi yeniden anlaşılmış ve yüzlerce vakıf kurulup çeÅŸitli hizmetler vermeye baÅŸlamıştır.
NevÅŸehir'deki bir kısım müslümanlar da 1995 yılında ENDERÛN EĞİTÄ°M VAKFI'nı kurarak bu hizmet yarışına katılmışlardır. 1997 yılında da Konya Åžubesi kurulmuÅŸtur.Allah teâla yâr ve yardımcıları olsun.
Vakfın senedinden de anlaşılacağı gibi vakfın asıl faaliyet sahası eÄŸitimdir. Bu bakımdan Osmanlı devletinin bir eÄŸitim harikası olan ENDERÛN MEKTEBÄ°'ni hatırlatmak için, vakfa ENDERÛN adı verilmiÅŸtir.
Yeri gelmişken bu eğitim harikasından kısaca bahsetmek istiyorum.
625 yıllık devlet hayatının 320 yılını dünyanın rakipsiz tek süper gücü olarak sürdüren Osmanlı Devleti, hem eÄŸitim öÄŸretim sistemini ve hem de eÄŸitim öÄŸretim müesseselerini asırlar ötesine ışık tutacak boyutlara ulaÅŸtırmışlardır. Bir ihtisas üniversitesi, bir eÄŸitim harikası diyebileceÄŸimiz ENDERÛN MEKTEBÄ° bu müesseselerden sadece biridir.
Osmanlıda, yönetici ve askerlerin eÄŸitimi devlet tarafından yapılır, diÄŸer eÄŸitim ve öÄŸretim iÅŸleri birer gönüllü kuruluÅŸ olan vakıflarca yürütülürdü. Bu durum 19. asrın baÅŸlarına kadar böyle devam etti. Bu tarihten sonra devlet eli ile de ilk, orta ve yüksek okul müesseseleri kurulup iÅŸletildi. Ancak vakıflar da yaptıkları eÄŸitim ve öÄŸretim faaliyetlerine devam ettiler.
Osmanlı saray teÅŸkilatı 3 bölümden ibaretti:
1.       Birun – Dış kısım
2.       Enderun – Ä°ç kısım
3.       Harem – PadiÅŸah dairesi
Orduda ve devlet teÅŸkilatında mühim görevler için yetiÅŸtirilecek kiÅŸilerin eÄŸitim ve öÄŸretimi sarayın ENDERUN kısmında açılan mekteplerde yapılıyordu. Onun için bu mektebe ENDERÛN MEKTEBÄ° deniliyordu. Sarayda iki çeÅŸit eÄŸitim vardı. Birincisi, ÅŸehzadelerin eÄŸitimi ki, bunlar bir yaşını tamamlayınca sütten kesilir ve Lâla denilen çok iyi eÄŸitimcilere teslim edilirdi. BeÅŸ veya altı yaÅŸlarına gelince de ilk öÄŸretimleri baÅŸlatılır. Bu arada ata binmek ve silah kullanmakta öÄŸretilirdi. Åžehzadeler belirli bir yaÅŸa geldikten sonra yine Lâla eÅŸliÄŸinde Anadoluda bir sancaÄŸa gönderilir -ki bu sancaklar ekseriya Amasya ve Manisa sancaklarıdır- devlet iÅŸleri teorik ve pratik olarak en üstün seviyede öÄŸretilirdi.
Ä°kincisi, seçkinlerin eÄŸitimi ki, Bosna fethedildiÄŸi zaman Bosnalı BoÅŸnaklar toptan müslüman olmuÅŸlardı. Ä°ÅŸte bu müslüman ailelerin çocukları Anadolu ve Rumeli'deki Hıristiyan ailelerden büyük bir titizlikle topatılıp Ä°slamlaÅŸtırılan çocuklar önce, Edirne Sarayı, Galata Sarayı, Sultanahmet'te ki Ä°brahim PaÅŸa Sarayı ve Küçük Çekmece'deki Ä°skender Çelebi Sarayındaki mekteblerde eÄŸitim görürler ve bu hazırlık saraylarında iyi yetiÅŸen, terbiye ve ahlakları mükemmel olanlar seçilerek Topkapı Sarayındaki ENDERUN MEKTEBÄ°'ne alınırlardı. Artık bu seçilmiÅŸ talebeler, çok deÄŸerli hocalar tarafından gerek orduda ve gerekse devlet teÅŸkilatında en yüksek vazifeleri deruhte edebilecek seviyede üstün bir eÄŸitim ve öÄŸretime tabi tutulurlardı. Bu talebeler itaat, terbiyeli olmak, alçak gönüllü davranış büyük bir ısrarla öÄŸretilirdi. BaÅŸarı gösterenler en iyi bir ÅŸekilde mükafatlandırılırdı.
ENDERÛN MEKTEBÄ°'nde yetiÅŸenler arasındaki baÄŸlılık çok kuvvetli idi. Mektebin terbiye ÅŸekli zor ve uzundu. Talebeler ile yalnızca mektebte deÄŸil bütün hayatları boyunca ilgileniliyordu.
ÖÄŸretimin başından sonuna kadar ilgiye, kabiliyete ve ferdi farklılıklara öncelik tanınıyordu. Türkçe, Arapça, Kur'an-ı Kerim ve farzı ayın olan dini ilimler talebelerin mutlaka hepsinin takip etmesi zorunlu derslerdi. Bu derslerin dışında özel kabiliyet gösterdikleri konulara ağırlık verilir ve yetiÅŸtirilirlerdi.
M. Baudeir 1624 tarihinde ENDERÛN MEKTEBÄ° hakkında ÅŸöyle yazmıştır:
“Osmanlının baÅŸarılarına ÅŸaÅŸmamak lazım. Çünkü onlar elit tabakaları nasıl yetiÅŸtireceklerini, geçleri nasıl disipline edeceklerini ve onları mükemmel insanlar haline getirirken kabiliyetlerine göre nasıl taltif edeceklerini biliyorlar.”
 
Zeki SOYAK 

 
Yönetim Kurulu
Hakkımızda